14 Ağustos 2015 Cuma

John Logie Baird Hayatı | Televizyonun Temeli, İlk Telefon Santrali

   Bugün John Logie Baird'in 117. doğum günü olduğu için bu kişiyi yazmayı uygun gördüm.

   1888’de İskoçya’nın mucitleriyle ünlü Helensburgh kentinde, sağlığı pek de iyi olmayan ama bundan hiç yakınmayan, sessiz sakin, akıl topu bir çocuk doğar. Bu çocuğun yaşadığı ev o kadar büyüktür ki, çevre sakinleri bu eve “Kulübe” adını verirler. Fakat daha komiği, bu dev kulübe, 1900’lerin başlarında son derece ilginç telefon santrallerine, yanan kablolara, patlayan tüplere, erken dönem süpermen hamlelerine sahne olur. John o kadar sakin bir çocuktur ki, evde garip bir yaratığın yaşadığı kesinlik kazanır. Fakat işin güzel yanı John yaptığı icatları boşa harcamaz ve geri tepenleri yeni icatlarında kullanır. Örneğin telefon santralinde kullandığı kabloları, daha sonra eve elektrik döşemek için değerlendirir.

   Arka bahçeye kurulmuş olan ve petrolle çalışan jeneratörden sağlanan elektrikle, Baird ailesinin evi, pardon kulübesi şehrin elektrikle aydınlatılan ilk evi olur. Uçma hadisesi ise bambaşka bir heyecan yaratır şehirde. Arkadaşı Godfrey’in yardımıyla ev yapımı planörünü çatıya çıkaran küçük John, gökyüzünde kuşlar gibi uçabileceğine yürekten inanmıştır, ama oldukça hatalı bir inançtır bu. 

   Yıllar sonra John Baird bu anısını şöyle anlatır: “Eğer Godfrey yanlış alarm vermeseydi gerçekten başarabilirdim. Henüz hazır hissetmediğim bir anda kendimi havalanmış buldum, birkaç saniye havada kaldım, sonrasında ise kendimi çimenleri üzerinde hatırlıyorum.” John bu kazadan yara almadan kurtulur, ama yaşadığı korkuyu kolay kolay unutamaz; hayatı boyunca uçağa binmekten korkup seyahat programlarını değiştirecek kadar etkilenir bu durumdan. Zehir gibi bir zekası olmasına rağmen okuldaki durumu içler acısı olan John, öğretmenleri tarafından her zaman dalgın, ağırkanlı ve yavaş öğrenen bir öğrenci olarak hatırlanır, ama yine de Glasgow and West Scotland Technical College’dan Elektrik Mühendisi olarak mezun olması kimseyi şaşırtmaz.

   Daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde Bilim üzerine master yapmaya başlayan John, ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı nedeniyle eğitimini tamamlayamaz. Pek de iyi olmayan sağlık durumu nedeniyle askere alınmayınca, savaş dönemindeki tüm vaktini icatlarına ayırır, hatta televizyona doğru giden ilk hamleleri de bu yıllarda yapar. 1920’lerde “Baird Çorapaltı Çorap” icadının (çorabın altına giyilen bu çorabın ne işe yaradığı hiçbir zaman anlaşılamadı) patentini almak için uğraşan John Baird’in aklına görüntü ve sesi elektronik olarak bir yerden bir yere aktarma fikri gelir. 

   Aldığı “Yok artık, daha da neler” tepkilerine, dönemin zor şartlarına ve parasızlığa rağmen hiç yılmadan çalışır. İlk yaptığı model, şimdiki televizyonlara pek benzemez açıkçası: Birkaç dikiş iğnesi, birkaç şapka kutusu, büyükçe bir bisküvi tenekesi, bir bisiklet lambası ve biraz mühür mumu. Ortaya çıkan alet Baird’in tam olarak istediği şey değildir, ama bir sonraki aşama için önemli bir deneyim olur. Durumdan fena halde heyecanlanan Baird teknolojik imkanların daha elverişli olduğu Soho’ya yerleşir ve içi garip hurda ve ıvır zıvırla dolu olan ilk ciddi laboratuvarını kurar. Peki ilk TV spikerinin kim olduğunu bilen var mı? Eminiz yoktur. Baird laboratuvarındaki dev ışıkların ısısına dayanması için ilk TV çekimlerinde özel vantrolog kuklaları kullanır. Bir süre sonra bazı deneyleri için gerçek insan gerekince, parayla genç bir ofis boy tutmak zorunda kalır ve 1924’te tarihin ilk televizyon patenti alınır, “Televisor”. 

   Oldukça ilkel koşullarda üretilen ve eski bir çay kutusunun üzerine monte edilen Televisor’ün motoru, ev yapımı bir Nipkow diskten oluşmaktadır - disk tekeri olarak şapka kutusundan kesilen yuvarlak karton, lambayı yerleştirmek için bir bisküvi kutusu, mil yerine bir dikiş iğnesi bu motor için ideal malzemelerdir. Biliyoruz, bu malzemelere fazla şaşırmadınız, ilk televizyonda da aynı şeyler vardı zaten. Ama ya antene ne demeli? İnanması zor ama Baird’ın bulduğu ilk anten enfes bir iletken olan bir Malta haçıydı. 

   Baird icadını Kraliyet Enstitüsü’ne resmi olarak ilk kez 26 Ocak 1926’da tanıtır, 1928’de ise ilk görüntüler Atlas Okyanusu’nun öbür yakasına, yani Londra’dan New York’a ulaşmıştır bile (fazla bir şey görmek mümkün olmasa da). Böylece Baird ilk televizyon istasyonunu kurar ve BBC için ilk televizyon yayınlarını yapmaya başlar. Hatta ilk TV oyunu da BBC tarafından yapılan The Man With The Flower In His Mouth’dur. 1930’ların ortasında ise televizyon yayınları hem İngiltere’de, hem Amerika’da az sayıdaki zengin kişilerin evlerinde izlenmeye başlamıştır. 

   Alıcıların pahalılığı yüzünden hızlı bir yayılmadan bahsedilemez elbette, ancak bu dönemde her şeyini satarak bütün parasını TV alıcısına yatıran bir İngiliz köylüsünün söyledikleri çok anlamlıdır: “Hayatım boyunca en büyük hayalim Londra’yı görmek oldu, bunu alınca artık gitmeme gerek kalmayacak, ne zaman istersem Londra bana gelecek.” İşte televizyonun hikâyesi böyle. Ne yazık ki günümüz televizyonlarının o zamanki televizyonla uzaktan yakından ilgisi yok. 

  Ama televizyonun babası ünvanını hakkıyla alan Baird, keşfinin bugün ulaştığı boyutları görse herhalde gözlerine inanamazdı, ama eminiz çok gurur duyardı. Yaptığı icatlardan hiçbir zaman büyük paralar kazanmamış olan Baird, televizyonun patentini 100.000 pound’a almak isteyen bir şirketi de hiç düşünmeden geri çevirmişti: “Bu kadar para benim huzurumu da satın alır, hiç değilse geceleri rahat uyumak istiyorum.”

Kaynak Linki : http://www.webokur.net/forum/konu/john-logie-baird-hayati-kisaca.43886/

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Atatürk'ün Herkes Tarafından Bilinmeyen 30 Özelliği

kaynak: http://onedio.com/haber/ataturk-un-bilinmeyen-yonleri-339242

Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri

Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri

İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir. (Gladys Baker, Gazeteci, ABD)

Atatürk´un yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en vefalısı olan Türkler asla unutmayacaklardır. (Noell Roger Gazetesi, Fransa)

  1- "Ata" lafını sevmezdi.

"Atatürk" lafını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal'de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

2- En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır.

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.




3- En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı.

Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.


4- Başucu kitabı Çalıkuşu'ydu.

Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin´in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.




5- Kabul salonundaki at yavrusu.

Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.


6- Tam bir salon adamıydı.

En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.


7- Gömleklerinin tümü beyazdı.

Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçrede özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlunda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

http://shareof.me/data/_shares/2055/slides/3772
 
8- Lacivert takım elbise giymezdi.

Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.


9- Beden Ölçüleri

Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46´ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.


10- Rumeli Şivesi

Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.


11- Hazin Bir Hikaye

Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemalin evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanımın mezarının nerede olduğu bilinmiyor


12- Cumhurbaşkanlığından sıkılıyordu.

Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.


13- Papa'nın elçisine kendi elleriyle kıyafet hazırlatmıştır.

Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.


14- Kendi başına traş olmazdı.

Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.


15- Düzen takıntısı vardı.

Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.


16- Hoşgörülüydü.

Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.


17- Sigara Pazarlığı

Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde iki pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:

"Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".

18- "Bu nasıl halkçılık?"

Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün

milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini
sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

19- "Laikliık adam olmaktır!"
 
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"

20- Kurbanları bağışlardı.

Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.


21- Yabancı dile meraklıydı.

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca´yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.


22- Fasulyesine poker oynardı.

Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.


23- Kan görmeye dayanamazdı.

Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.


24- "Kulakları Duyan Tek Kişi"

Fransız tarihçisi Herriot, Ankara'ya geldiğinde Gazi'nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu esprili bir dille anlatmıştı: "Türkiye Cumhuriyeti`nde bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar".

25- Bir ricası baş tacıdır.

Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü acar mısın?" diye sormuştu. Kadın baş örtüsünü açarak, Atatürk`ün önünde eğildi ve ellerini öptü.


26- Bilardo ve Yüzme Sevdası

Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.



27- En başarılı olduğu ders matematikti.

Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.


 

28- Yağcılara çok kızardı.

Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.


29- Son Yılbaşı Gecesi

1937yi 1938e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.


30- Köşkteki Güvercinlik

Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.



kaynak: http://onedio.com/haber/ataturk-un-bilinmeyen-yonleri-339242