30 Aralık 2018 Pazar

"E Plurubis Unum" Nedir?

Madeni 1 doların üstünde yazan "E plurubis unum", ABD'nin sloganlarından biridir.


“E pluribus unum, Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk resmi sloganlarından biridir. Latince olan bu slogan çoktan tek anlamına gelir. Başlangıçta bu slogan ABD'yi ilk oluşturan Onüç Koloni'nin birliği anlamında kullanılmıştı. Sonraları ABD vatandaşlarının değişik kökenlerden gelmelerine rağmen bir birlik oluşturduklarını vurgulamak için kullanılmaktadır.”
-Vikipedi 

Akli Dengesi Bozuk Osmanlı Padişahı V. Murat

1840'ta doğan ve 64 yaşında 1904'te ölen V. Murat, 33. Osmanlı padişahı ve 112. İslam halifesidir.

Babası Sultan Abdülmecit, annesi Gürcü asıllı Şevkefza Kadın Efendi'dir. Darbe sonucu tahttan indirilen önceki Osmanlı padişahı Abdülaziz'in yeğeni ve sonraki Osmanlı padişahı II. Abdülhamid'in ağabeyidir.

padişah 5. murat kimdir

Sultan Abdülaziz'in bir saray darbesi sonucu tahttan indirilişinden sonra onun yerine tahta geçmiş, 93 gün boyunca tahtta kaldıktan sonra akli dengesinin bozulduğu gerekçe gösterilerek 31 Ağustos 1876'da padişahlık makamından indirilmiştir.

Onu yeniden padişah yapmak isteyenler tarafından birçok kere kaçırma girişimi düzenlenmiştir. İlki, tahttan indirilişinden üç ay sonra gerçekleşmiştir. İkisi Türk, ikisi yabancı olan dört kişilik bir komite, Murad'ı Avrupa'ya kaçırmak ve hükümdarlığını kabul ettirmek için kadın kılığında Çırağan Sarayı'na girmeye çalışırken yakalanmıştır. İkinci kaçırma girişimi Cleanti Scalieri-Aziz Bey mason komitesi tarafından düzenlenmiştir. 20 Mayıs 1878 günü gerçekleşen üçüncü girişim Çırağan Baskını olarak bilinir. Baskını düzenleyen Ali Suavi'nin öldürülmesi ile sonuçlanmıştır.

9 Kasım 2018 Cuma

Yesha Konseyi Nedir?

"Vikipedi'deki bilgiler doğru mu?" sorusunun cevabı Vikipedi'den araştırdığınız her madde için farklı olabiliyor. Çünkü Vikipedi'ye siz bile bir bilgi ekleyebilirsiniz ve bu insanların onayından geçerek yayınlanır.

Her insanın düzenleyebildiği ve bu sayede bilgilerin doğruluğunun kontrol edildiği Vikipedi'yi yalnızca insanlar düzenlemiyor. İsrail'de kurulmuş ve görevi Vikipedi'deki bilgileri düzenlemek olan bir kuruluş var. Adı Yesha Council, yani Yesha Konseyi. En bilindik görünen uygulamaları Vikipedilerdeki, özellikle İngilizce Vikipedi'deki Yahudilik eleştirilerini örtbas edip İslam ve Hristiyanlık eleştirilerini yayınlamak.

yesha council nedir

Türkçe Vikipedi'de bu konseyin adı aratıldığında "propaganda ve dezenformasyon odağı" masum bir kuruluş olarak tanıtılıyor. Kuruluş, İsrail'de "Vikipedi Düzenleme Kursları" vermesiyle biliniyor.

6 Nisan 2018 Cuma

Atatürk'e Suikast Yapacak Adam ve Atatürk

Atatürk Kendisine Suikast Yapacak Adamla Karşılaştığı Zaman

İnsanların başına gelen felâketlerin başlıca nedeni, aklın dışlanıp, duygulara esir olunmasıdır. Çünkü, duygularıyla hareket edenlerin hata yapma payları daima yüksek olmuştur. Bu gerçeği de başlarına felaket geldiğinde anlarlar. Oysa düşünen, neden ve niçin diye sorgulayan insanların olacakları önceden görme şansları oldukça yüksektir. Geriye dönüp geçmiş yaşamımızı sorguladığımızda hepimizin, "Keşke duygularımla hareket edip de şu hataları yapmasaydım." diyebileceğimiz pek çok olay vardır.

atatürk anekdotları

İnsanın duygu yüklü olması, akılla beslendiği sürece güzeldir. Akıl desteğinden yoksun duygu, rotasız mermi gibidir. Hedefinin ne olduğu, ne zaman ne ile sonuçlanacağı bilinemez. Daha az hata ancak bencillik ve ön yargının yerini akıl, sağduyu ve mantığa bırakmasıyla mümkündür.

Atatürk’e yönelik suikastin girişimcilerinin tavrını konu alan aşağıdaki anekdotta da bu gerçeğin altı çizilmektedir:

"İzmir’de hazırlanan o alçakça suikastin ortaya çıkarılmasından sonra, bir gün bize Atatürk şu olayı anlatmıştı: ”Ziya Hurşit’in beni öldürmek için görevlendirdiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunlardan birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
-Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?
-Evet! dedi.
Ben gene sordum:
-Mustafa Kemal, ne yapmış ki onu öldürecektin?
-Fena bir adammış da... Memlekete çok fenalık yapmış!... Sonra, bize onu öldürmek için para da vereceklerdi!...
-Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?
-Hayır!
-O hâlde, tanımadığın bir adamı, nasıl öldürecektin?...
-Geçerken işaret edecekler, “Mustafa Kemal, işte budur!” diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.

O zaman cebimden tabancamı çıkararak kendisine uzattım:
-Mustafa Kemal benim!... Haydi, al eline tabancayı... Öldür!... dedim.

Adam, benden bu yanıtı alınca, yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir müddet şaşkın yüzüme baktıktan sonra, diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı."

atatürk'e suikast girişimi

Alıntıdır.

1 Nisan 2018 Pazar

7 Milyondan 4 Milyona: İrlanda Patates Kıtlığı

Phytophthora infestans, patates ve domatesin de içinde bulunduğu patlıcangiller familyasına bulaşan bir mantardır. İrlanda'ya Amerika'dan bulaşan bu mantar, bir sene içinde ülkedeki patates stoğunun %40'ını çamura dönüştürüp yenemez hale getirdi. Sonraki sene ise bu oran %100'e ulaştı.

Sonbahar sona erdiğinde ve tüketilecek bir besin maddesi kalmadığında ülkedeki her besin maddesi inanılmaz değerlendi. Ülke o sıralar İngiliz işgali altındaydı ve İngiliz toprak ağaları Katolik oldukları için İrlandalılara yiyecek vermeyi reddediyordu.

Kıtlıktan geriye heykeller kaldı.

7 milyon nüfuslu ülkede 1 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. İnsanlar açlıktan kırılmamak için göç etmeye başladılar. Çoğu Amerika'ya olmak üzere 2 milyon kişi farklı ülkelere göç edip orada yeni hayatlar kurdular.

Kıtlık bittikten sonra ülkenin yaralarını sarması zaman aldı. İrlanda'da yerli nüfus yarı yarıya azaldığından İrlandaca kullanımı çok azaldı ve farklı milletlerden insanlar İrlanda'ya yerleşmeye başladılar.

5 Mart 2017 Pazar

Thomas Edison Kimdir? | Modern Telgraf, Modern Gramafon

Thomas Alva Edison (11 Şubat 1847 – 18 Ekim 1931) 20. yy hayatını buluşlarıyla etkileyen Amerikalı bilim ve iş adamıdır. Bazı buluşları baştan aşağı orijinal değildir, eski buluşların geliştirilmesiyle meydana gelmiştir veya şirketi altında çalışan binlerce çalışana aittir. Buna rağmen Edison sahip olduğu kendi adına kayıtlı 1097 Amerikan patentiyle dünya tarihinin en önemli ve en üretken mucitlerden biri kabul edilir. Patentlerinin bazıları Amerika haricinde Almanya, İngiltere ve Fransa onaylarına da sahiptir.

7 yaşındayken ailesiyle Michigan'daki Port Huron'a yerleşen Thomas, ilköğrenimine burada başladıysa da yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Bundan sonraki üç yıl boyunca özel bir öğretmen tarafından eğitildi. Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi.

Bu arada evinin kilerinde bir laboratuvar kurdu. Özellikle kimya deneylerine ve Volta kaplarından elektrik elde etmeye yönelik çalışmalara ilgi duydu; bir süre sonra kendi başına bir telgraf yaptı ve Mors alfabesini öğrendi. O günlerde geçirdiği ağır rahatsızlık yüzünden kulakları ağır işitmeye başladı.

12 yaşına geldiğinde ise ailesine yardım etmek için Port Huron ile Detroit arasında çalışan trende gazete satmaya başlayan Edison, evlerindeki Laboratuvarını trenin yük vagonuna taşıyarak, çalışmalarını burada sürdürdü.Bu dönemde Edison, Michael Faraday'ın Experimental Research in Electricity adlı yapıtını okudu ve derinden etkilendi. Bunun üzerine bir yandan Faraday'ın deneylerini tekrarladı bir yandanda kendi deneylerine ağırlık vererek daha düzenli çalışmaya ve notlar tutmaya başladı. 1868'de kendine atölye kurdu. Aynı yıl geliştirdiği elektrikli bir oy kayıt makinasının patentini aldı. Aygıt oldukça ilgi topladı ama kimse tarafından satın alınmadı. tüm parasını yitiren Edison borç içinde Boston'dan ayrılarak New York'a yerleşti.

Edison'un şansı altın borsasının düzenlenmesinde kullanılan telgrafın bozulması üzerine döndü. Borsa yetkililerinin istemi üzerine aygıtı ustaca tamir eden Edison, Western Union Telegraph Company'den geliştirilmekte olan telgraflı kayıt aygıtları üzerinde yetkinleştirme çalışması yapma önerisi aldı. Bunun üzerine bir arkadaşı ile birlikte Edison Universal Stock Printer mühendislik şirketini kurdu. Ve sattığı patentlerle kısa sürede önemlice bir servet edindi. Bu parayla New Jersey'deki Newark'ta bir imalathane kurarak telgraf ve telem aygıtları üretmeye başladı. Bir süre sonra imalathanesini kapatarak New Jersey'deki Menlo Park'ta bir araştırma laboratuvarı kurdu ve tüm zamanını yeni buluşlar yapmaya yönelik çalışmalara ayırdı.

thomas edison kimdir

1876'da Graham Bell'in geliştirdiği konuşan telgraf üzerinde çalışmaya başladı. Aygıta karbondan bir iletici ekleyerek telefonu yetkinleştirdi. Ses dalgalarının dinamiği üzerine yaptığı bu çalışmalardan yararlanarak 1877'de sesi kaydedip yineleyebilen gramafonu geliştirdi. Geniş yankı uyandıran bu icadı şöhretinin uluslar arası düzeyde yayılmasına neden oldu.

1878'de William Wallace'in yaptığı 500 mum gücündeki ark lambasından etkilenen Edison, bundan daha güvenli olan ve daha ucuz bir yöntemle çalışan yeni bir elektrik lambasını geliştirme çalışmasına girişti. Bu amaçla açtığı bir kampanyanın yardımıyla önde gelen iş adamlarının parasal desteğini arkasına aldı ve Edison Electric Light Company'yi kurdu. 21 Ekim 1879'da özel yüksek voltajlı elektrik üreteçlerinden elde ettiği akımla çalışan karbon flamanlı elektrik ampulünü halka tanıttı. Üç yıl sonra New York sokakları bu lambalarla aydınlanacaktı.

1887'de Menlo Park'tan New Jersey'deki West Orange'a taşınan Edison burada önceki laboratuvarlarının on katı büyüklüğünde Edison Laboratuvarını açtı. 1890'lara doğru uzun erimli iletime daha uygun olan alternatif akım geliştirildi. Doğru akımın üstünlüğüne inanan Edison, bir kampanya başlatarak halkı, yüksek gerilimli alternatif akım sistemlerinin son derece tehlikeli olduğu yolunda uyarmaya çalıştı. 1892'de ise Edison General Electric Company'nin denetimini yitirdi.Ve şirketi General Electric Company ile birleşti.

İki kez evlenen Edison'un altı çocuğu oldu. Yaşamının sonuna değin yeni buluşlar yapmak için uğraş verdi.

14 Ağustos 2015 Cuma

John Logie Baird Hayatı | Televizyonun Temeli, İlk Telefon Santrali

   Bugün John Logie Baird'in 117. doğum günü olduğu için bu kişiyi yazmayı uygun gördüm.

   1888’de İskoçya’nın mucitleriyle ünlü Helensburgh kentinde, sağlığı pek de iyi olmayan ama bundan hiç yakınmayan, sessiz sakin, akıl topu bir çocuk doğar. Bu çocuğun yaşadığı ev o kadar büyüktür ki, çevre sakinleri bu eve “Kulübe” adını verirler. Fakat daha komiği, bu dev kulübe, 1900’lerin başlarında son derece ilginç telefon santrallerine, yanan kablolara, patlayan tüplere, erken dönem süpermen hamlelerine sahne olur. John o kadar sakin bir çocuktur ki, evde garip bir yaratığın yaşadığı kesinlik kazanır. Fakat işin güzel yanı John yaptığı icatları boşa harcamaz ve geri tepenleri yeni icatlarında kullanır. Örneğin telefon santralinde kullandığı kabloları, daha sonra eve elektrik döşemek için değerlendirir.

   Arka bahçeye kurulmuş olan ve petrolle çalışan jeneratörden sağlanan elektrikle, Baird ailesinin evi, pardon kulübesi şehrin elektrikle aydınlatılan ilk evi olur. Uçma hadisesi ise bambaşka bir heyecan yaratır şehirde. Arkadaşı Godfrey’in yardımıyla ev yapımı planörünü çatıya çıkaran küçük John, gökyüzünde kuşlar gibi uçabileceğine yürekten inanmıştır, ama oldukça hatalı bir inançtır bu. 

   Yıllar sonra John Baird bu anısını şöyle anlatır: “Eğer Godfrey yanlış alarm vermeseydi gerçekten başarabilirdim. Henüz hazır hissetmediğim bir anda kendimi havalanmış buldum, birkaç saniye havada kaldım, sonrasında ise kendimi çimenleri üzerinde hatırlıyorum.” John bu kazadan yara almadan kurtulur, ama yaşadığı korkuyu kolay kolay unutamaz; hayatı boyunca uçağa binmekten korkup seyahat programlarını değiştirecek kadar etkilenir bu durumdan. Zehir gibi bir zekası olmasına rağmen okuldaki durumu içler acısı olan John, öğretmenleri tarafından her zaman dalgın, ağırkanlı ve yavaş öğrenen bir öğrenci olarak hatırlanır, ama yine de Glasgow and West Scotland Technical College’dan Elektrik Mühendisi olarak mezun olması kimseyi şaşırtmaz.

   Daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde Bilim üzerine master yapmaya başlayan John, ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı nedeniyle eğitimini tamamlayamaz. Pek de iyi olmayan sağlık durumu nedeniyle askere alınmayınca, savaş dönemindeki tüm vaktini icatlarına ayırır, hatta televizyona doğru giden ilk hamleleri de bu yıllarda yapar. 1920’lerde “Baird Çorapaltı Çorap” icadının (çorabın altına giyilen bu çorabın ne işe yaradığı hiçbir zaman anlaşılamadı) patentini almak için uğraşan John Baird’in aklına görüntü ve sesi elektronik olarak bir yerden bir yere aktarma fikri gelir. 

   Aldığı “Yok artık, daha da neler” tepkilerine, dönemin zor şartlarına ve parasızlığa rağmen hiç yılmadan çalışır. İlk yaptığı model, şimdiki televizyonlara pek benzemez açıkçası: Birkaç dikiş iğnesi, birkaç şapka kutusu, büyükçe bir bisküvi tenekesi, bir bisiklet lambası ve biraz mühür mumu. Ortaya çıkan alet Baird’in tam olarak istediği şey değildir, ama bir sonraki aşama için önemli bir deneyim olur. Durumdan fena halde heyecanlanan Baird teknolojik imkanların daha elverişli olduğu Soho’ya yerleşir ve içi garip hurda ve ıvır zıvırla dolu olan ilk ciddi laboratuvarını kurar. Peki ilk TV spikerinin kim olduğunu bilen var mı? Eminiz yoktur. Baird laboratuvarındaki dev ışıkların ısısına dayanması için ilk TV çekimlerinde özel vantrolog kuklaları kullanır. Bir süre sonra bazı deneyleri için gerçek insan gerekince, parayla genç bir ofis boy tutmak zorunda kalır ve 1924’te tarihin ilk televizyon patenti alınır, “Televisor”. 

   Oldukça ilkel koşullarda üretilen ve eski bir çay kutusunun üzerine monte edilen Televisor’ün motoru, ev yapımı bir Nipkow diskten oluşmaktadır - disk tekeri olarak şapka kutusundan kesilen yuvarlak karton, lambayı yerleştirmek için bir bisküvi kutusu, mil yerine bir dikiş iğnesi bu motor için ideal malzemelerdir. Biliyoruz, bu malzemelere fazla şaşırmadınız, ilk televizyonda da aynı şeyler vardı zaten. Ama ya antene ne demeli? İnanması zor ama Baird’ın bulduğu ilk anten enfes bir iletken olan bir Malta haçıydı. 

   Baird icadını Kraliyet Enstitüsü’ne resmi olarak ilk kez 26 Ocak 1926’da tanıtır, 1928’de ise ilk görüntüler Atlas Okyanusu’nun öbür yakasına, yani Londra’dan New York’a ulaşmıştır bile (fazla bir şey görmek mümkün olmasa da). Böylece Baird ilk televizyon istasyonunu kurar ve BBC için ilk televizyon yayınlarını yapmaya başlar. Hatta ilk TV oyunu da BBC tarafından yapılan The Man With The Flower In His Mouth’dur. 1930’ların ortasında ise televizyon yayınları hem İngiltere’de, hem Amerika’da az sayıdaki zengin kişilerin evlerinde izlenmeye başlamıştır. 

   Alıcıların pahalılığı yüzünden hızlı bir yayılmadan bahsedilemez elbette, ancak bu dönemde her şeyini satarak bütün parasını TV alıcısına yatıran bir İngiliz köylüsünün söyledikleri çok anlamlıdır: “Hayatım boyunca en büyük hayalim Londra’yı görmek oldu, bunu alınca artık gitmeme gerek kalmayacak, ne zaman istersem Londra bana gelecek.” İşte televizyonun hikâyesi böyle. Ne yazık ki günümüz televizyonlarının o zamanki televizyonla uzaktan yakından ilgisi yok. 

  Ama televizyonun babası ünvanını hakkıyla alan Baird, keşfinin bugün ulaştığı boyutları görse herhalde gözlerine inanamazdı, ama eminiz çok gurur duyardı. Yaptığı icatlardan hiçbir zaman büyük paralar kazanmamış olan Baird, televizyonun patentini 100.000 pound’a almak isteyen bir şirketi de hiç düşünmeden geri çevirmişti: “Bu kadar para benim huzurumu da satın alır, hiç değilse geceleri rahat uyumak istiyorum.”

Kaynak Linki : http://www.webokur.net/forum/konu/john-logie-baird-hayati-kisaca.43886/

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Atatürk'ün Herkes Tarafından Bilinmeyen 30 Özelliği

kaynak: http://onedio.com/haber/ataturk-un-bilinmeyen-yonleri-339242

Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri

Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri

İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir. (Gladys Baker, Gazeteci, ABD)

Atatürk´un yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en vefalısı olan Türkler asla unutmayacaklardır. (Noell Roger Gazetesi, Fransa)

  1- "Ata" lafını sevmezdi.

"Atatürk" lafını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal'de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

2- En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır.

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.




3- En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı.

Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.


4- Başucu kitabı Çalıkuşu'ydu.

Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin´in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.




5- Kabul salonundaki at yavrusu.

Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.


6- Tam bir salon adamıydı.

En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.


7- Gömleklerinin tümü beyazdı.

Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçrede özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlunda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

http://shareof.me/data/_shares/2055/slides/3772
 
8- Lacivert takım elbise giymezdi.

Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.


9- Beden Ölçüleri

Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46´ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.


10- Rumeli Şivesi

Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.


11- Hazin Bir Hikaye

Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemalin evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanımın mezarının nerede olduğu bilinmiyor


12- Cumhurbaşkanlığından sıkılıyordu.

Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.


13- Papa'nın elçisine kendi elleriyle kıyafet hazırlatmıştır.

Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.


14- Kendi başına traş olmazdı.

Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.


15- Düzen takıntısı vardı.

Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.


16- Hoşgörülüydü.

Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.


17- Sigara Pazarlığı

Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde iki pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:

"Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".

18- "Bu nasıl halkçılık?"

Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün

milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini
sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

19- "Laikliık adam olmaktır!"
 
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"

20- Kurbanları bağışlardı.

Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.


21- Yabancı dile meraklıydı.

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca´yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.


22- Fasulyesine poker oynardı.

Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.


23- Kan görmeye dayanamazdı.

Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.


24- "Kulakları Duyan Tek Kişi"

Fransız tarihçisi Herriot, Ankara'ya geldiğinde Gazi'nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu esprili bir dille anlatmıştı: "Türkiye Cumhuriyeti`nde bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar".

25- Bir ricası baş tacıdır.

Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü acar mısın?" diye sormuştu. Kadın baş örtüsünü açarak, Atatürk`ün önünde eğildi ve ellerini öptü.


26- Bilardo ve Yüzme Sevdası

Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.



27- En başarılı olduğu ders matematikti.

Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.


 

28- Yağcılara çok kızardı.

Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.


29- Son Yılbaşı Gecesi

1937yi 1938e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.


30- Köşkteki Güvercinlik

Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.



kaynak: http://onedio.com/haber/ataturk-un-bilinmeyen-yonleri-339242